Yükleniyor...
Loading...
Dernek kliniğinin kapandığı 1.11.2005 tarihine kadar hasta veya yaralı hayvanlar ya sahipleri tarafından kliniğimize getiriliyorlardı ya da derneğe yapılan telefon ihbarları üzerine dernek ambulansı olay yerine gönderilerek yaralı kliniğe alınıyordu. Klinikteki muayene sonucuna göre ameliyat edilmesi veya tedaviye alınması gereken hayvanlar, yapılan müdahaleler sonrasında iyileştiklerinde taburcu ediliyorlardı.
Ama bir de sağlıklarına kavuşmuş olmakla birlikte sakatlıkları veya başka özel durumları nedeniyle dışarıda yaşamaları sakıncalı olan hayvanlar vardı. Bunlar hayatta kalabilmeleri için ameliyat edilmiş fakat göz, kol, bacak, kulak, kanat gibi organ kaybına uğramış talihsiz kedi ve köpekler gibi uçamayan doğa kuşları idi.
Önceleri böyle engelli hayvanların bakım ve barındırılmalarına Şişli Osmanbey’deki tesisimizde devam ediliyordu. 2000 yılında Karacabey’deki barınağımız kurulduktan sonra sahipleri tarafından derneğe terk edilmiş hayvanlar ile engelli olanlara yeni barınağımızda çok daha rahat ve özgür bir yaşam sağlamaya başladık.
Karacabey’de de tıpkı İstanbul’da olduğu gibi Bursa ve çevre ilçelerden de yaralı-hasta hayvanlarla ilgili ihbarlar alıyoruz. Trafik ve sair kazalardan sonra yol kenarında yaralı yatan veya sürünerek gidip bir köşeye sığınmış kedi ve köpeklerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Böyle durumlarda yaralıları bulundukları yerlerden alarak Bursa’daki veteriner kliniklerine götürüyoruz. Ameliyatları ve tedavileri biten hayvanlar kısırlaştırıldıktan sonra, eğer bir sahipleri yoksa, Pako Yuvası’nda yaşamaya başlıyorlar.
Bağrımıza bastığımız bu canlar arasında, bizlerde derin iz bırakan bazılarının resimlerini (Galeri) ve kısa öykülerini sizlerle paylaşmak istedik.
On yedi yıl içinde aramızdan ayrılmaları kaçınılmaz olan “can”larımızın bizden tamamen ayrılmalarına izin vermedik! Barınağımızın bir tarafında onlar için ayrılmış yerde; bir zamanlar üstünde koşup oynadıkları toprağın altında, ve üzerlerinde isimleri yazılı mezar taşlarının gölgesinde ebedi uykularına daldılar. Pali, Pinçi, Eviş, Şef, Panni, Cindy, Garip, Kontes; ve Rosso, Bebecan, Maviş, Geymuş…. Özelliklerinizle, güzelliklerinizle ve sizi kaybettiğimizde bizlere yaşattığınız acıyla öylesine içimizdesiniz ki…
Ülkemiz sokaklarında çok sayıda sahipsiz hayvanın varlığı, hayvanlara yardım kuruluşlarının işlerini içinden çıkılmaz duruma getirmektedir. Sayıları yaşadıkları bölgelere göre değişmekle birlikte ülke genelinde yüz binlerce olan sokak hayvanının; onları koruyup kollayacak, hastalandıklarında, yaralandıklarında tedavi ettirecek, yavrularına güvenli bir köşe verecek bir sahiplerinin olmayışı, bu sahipsiz hayvanların son nefeslerine kadar kısacık yaşamlarında çekmek zorunda kaldıkları sefaletin sebebidir.
Dolayısıyla dernekler ve hayvan dostu vicdan sahibi kişiler, sahipsiz hayvanların sahipleri onlarmış gibi sorumluluk yüklenerek sahipsizlerin yardımına koşarlar.
Biz, THKD olarak hayvanlara yapılacak en büyük iyiliğin onları kısırlaştırmak olduğuna inanıyoruz. ÖLMEK İÇİN DOĞMASINLAR sloganıyla sıksık düzenlediğimiz ücretsiz kısırlaştırma kampanyalarımızla on binlerce kedi ve köpek yavrusunun doğduktan sonra ortada kalıp kısacık yaşamlarında, acı ve açlık çekerek sonunda bir kazaya uğrayıp ölmelerini önlemiş olduk. Dernek kliniğimizin hizmet verdiği sürece sahipli olsalar bile bize getirilen her kedi ve köpeğin kısırlaştırma operasyonunu, tedavilerini ve gereken diğer operasyonlarını; “sahipli-sahipsiz”diye saçma bir ayırım yapmadan ücretsiz gerçekleştirdik ve gerektiğinde bu hayvanların nekahat dönemlerini hastane bölümümüzde geçirmelerini sağladık.
Şu gerçeği çok iyi biliyoruz ki bir hayvan sahibi eğer hayvanı için para harcamak istemiyorsa ya da bunun için maddi gücü yoksa o kedicik veya köpekçik bu şanssızlığı karşısında çaresizdir...Onun kaderi bu yüzden ya sokağa salınmak ya da evde bir tarafa kapatılmak olacaktır .Dolayısıyla biz hayvanlar arasında “sahipli-sahipsiz” diye bir fark görmeyi, hayvanlara yapılan bir haksızlık olarak kabul ederiz. “Hayvan korumacı görüş açısı”ndan her hayvan yardıma muhtaçtır.
Dernek kliniğine getirilen ve bizden yardım bekleyen hiçbir hayvan için ücret talep etmeden ama bir bağışta bulunmak isteyenlere de teşekkür ederek, o hayvan için elimizden geleni yapmakla mutlu olduk.
Ve işte bu ücretsiz ama kaliteli hizmetlerimiz, civarımızdaki bazı özel veteriner kliniklerinin hoşuna gitmedi ve sahipli-sahipsiz her hayvana kucak açtığımız için hasta sahiplerinin kucaklarındaki hayvanlarıyla sokağa kadar taştığı yoğunluktaki dernek kliniğimiz, “ haksız rekabet oluşturduğu” gerekçesiyle kapatılmaya zorlandı... Kliniğimizin hasta hayvan tedavi ve operasyonlarının kayıtlı yıllık ortalaması 30,000 ‘in üzerindeydi. Böylece klinik hizmetlerimizin sona erdirilmesi, yalnızca bizden şifa bekleyen hayvanlara değil aynı zamanda hayvan sahiplerine de çok ağır bir darbe indirmiş oldu.
Devletin hiç değilse sokak hayvanlarına yönelik faaliyet gösteren kuruluşları desteklemesi ve vatandaşın bireysel çabalarla kurtarıp kliniklere getirdiği hayvanların, özel kliniklerin altından kalkılamayacak ağırlıktaki tedavi ücretlerinin kurbanı olmalarını önlemesi gerekir.
Dernek kliniğimiz kapandıktan sonra kısırlaştırma operasyonlarımıza, anlaşmalı olarak çalıştığımız veteriner kliniklerinde devam ettik. Her yıl birkaç kez düzenlediğimiz kısırlaştırma kampanyalarımızda belirlediğimiz kontenjan dahilinde hayvan dostlarının besleyip korudukları kedi ve köpeklerin kısırlaştırma operasyonlarının, anlaşmalı özel veteriner kliniklerinde yapılmalarını sağlıyoruz .
Aynı uygulama ile yaralı hayvanların tedavilerini üstleniyoruz ve dışarıda yaşamlarını sürdüremeyecek durumda sakat kalmış olanlarına barınağımızda bir yuva sağlamaya çalışıyoruz. Kısacası hayvanlarla ilgili her türlü sağlık hizmetini, bilgi ve becerilerine güvendiğimiz veteriner kliniklerinde sürdürüyoruz.
Ne var ki bu da derneğimizi maddi bakımdan çok zor duruma sokuyor. Dernek barınağımızdaki yüzlerce kedi ve köpeğin bakım ve beslenmeleri ve periyodik sağlık taramaları yanı sıra barınağa yeni getirilen yaralıların tedavileri, annesiz yavrular, hamile hayvanlar, sokaklarda kazaya uğrayan kedi ve köpeklerle ilgili zaruri sağlık, bakım ve besleme harcamaları, derneğimizin hizmet kapsamını daha da genişletmesini engelliyor.
Kısırlaştırma operasyonları hayvanların üremelerini önlemek için uygulanan cerrahi bir yöntemdir. Yalnız kedi ve köpekler değil gerekiyorsa doğa hayvanları ve at-eşek gibi hizmet hayvanları da kısırlaştırılır.
Özellikle çevremizdeki sahipsiz hayvanların aşırı üremeleri sonucunda sokaklarda doğan kedi ve köpek yavrularının adeta ölmek için ama ölmezlerse de sürünmek için doğduklarını görüyoruz. Doğan yavrular ya yollarda ezilerek ya da hastalanarak veya açlık ve olumsuz çevre koşulları nedeniyle ölüyorlar, hayatta kalabilenler ise sürünerek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Cins bir yavru kediyi bile yuvalandıracağımıza ve onun o yuvada ölene kadar kalabileceğine inanmak, aşırı iyimserlik oluyor.
Dolayısıyla derneğimiz; “ÖLMEK İÇİN DOĞMASINLAR” sloganıyla kısırlaştırma kampanyaları düzenlemeyi, kedi ve köpeklerimiz için yapılabilecek en yararlı hizmetlerin başında görüyor.
Kısırlaştırma operasyonu yalnızca üremeyi önlemekle kalmaz aynı zamanda hayvanlara çok daha kaliteli, sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sağlar. Bu yüzdendir ki dişiler kadar erkek kedi ve köpekler de kısırlaştırılmalıdır. Şöyle ki kısırlaştırılan erkek kedi ve köpekler dişilerin peşinde gözleri hiçbir şey görmeden koşarken taşıtların altında ezilmezler.
Birbirlerine dişiler yüzünden saldırarak ısırılmalar, tırmalamalar sonucunda yaralanmalarının, birbirlerinden çeşitli bulaşıcı hastalıklar kapmalarının önüne geçilmiş olur. Aynı tehlikeler saldırıya uğrayan dişi hayvanlar için de söz konusudur.
Salgıladıkları keskin ve nahoş koku ile ve sürekli çıkardıkları seslerle çevrede ve evlerinde rahatsızlık yaratmazlar. Bu sebeple evlerinden dışarıya salınan ya da evlerinden kaçan çoğu kedinin, köpeğin akıbeti çok üzücü olur.
Zemin katlardaki evlerin pencerelerini, park etmiş araçların camlarını, lastiklerini, kaportalarını salgılarıyla kirlettikleri için çevrenin hışmına uğramazlar.
Özellikle sokaklarda yaşayan köpekler arasındaki gruplaşmalar ve kavgalar yüzünden çevre insanlarının korkarak belediyelere şikayetleri sonucunda yaşanacak vahim durum önlenmiş olur.
Hayvanlar tıpkı azgınlık dönemlerinin dışında olduğu gibi kısırlaştırıldıktan sonra daha sakin, huzurlu ve sağlıklı yaşarlar.
Bilinen bütün bu bilimsel gerçeklere rağmen ne yazık ki çoğu yerel yönetimlerin ilgili birimleri erkek kedi ve köpekleri kısırlaştırmayı reddediyorlar. Derneğimizin bu tutumu anlayabilmesi mümkün değildir.
Evlerimizde yaşayan ve üremeleri söz konusu olmayan kedilerin ve köpeklerin de kısırlaştırılmaları gerekir. Çiftleşme dönemlerinde bu ihtiyaçlarını gideremeyen ev hayvanlarında rahatlayamayışın yarattığı sıkıntıdan kaynaklanan huzursuzluk, mutsuzluk, saldırganlık ve çeşitli psikolojik sorunlar oluşur. Zamanla tümör oluşumları kaçınılmazdır.
Hormon enjeksiyonlarına yönelmek de asla uygulanmaması gereken çok zararlı bir yöntemdir.
Önceki yıllarda giderek artış gösteren sahipsiz yavru kediler popülasyonu, 2018’in Mart ayından başlayarak bu yıl yurt genelinde rekor kırdı. Bunun başlıca sebeplerinden biri, sahipsiz hayvanlar sayısının artmasını önleyici tek çare olan kısırlaştırma operasyonlarının ilgili kurumlarca ihmal edilmesi.
Diğer sebep ise vatandaşın kendi imkanlarıyla kişisel olarak özel veteriner kliniklerinde yaptırdığı kısırlaştırma operasyonu ücretlerinin, her yıl daha da artarak aşırı yüksek bir düzeye erişmiş olmasıdır.
ÖLMEK İÇİN DOĞMASINLAR…
Derneğimiz geçmiş yıllarda olduğu gibi yakın bir tarihte tekrar kısırlaştırma kampanyaları projesini başlatacaktır. Hayvan dostları kendi sahipli hayvanlarını veya civarlarındaki sahipsiz kedi ve köpekleri, derneğin anlaşma yaptığı özel kliniklerde belirli bir kontenjan sayısına göre, ücreti dernek tarafından karşılanmak üzere kısırlaştırabileceklerdir. Bu kampanyalar dernek bütçesi yeterli fonları sağlar sağlamaz gerçekleştirilecektir. Halen bazı kırsal yörelerde küçük çapta da olsa bu tür deneme projelerimizi sürdürmekteyiz.
Derneğimizin barındırma yuvalarının kapılarına her gün gizlice bırakılan kolilerden anneli-annesiz 5’er 6’şar gruplar halinde yavru kediler çıkmaktadır.
2018 yılı ilerledikçe hayvanlara yönelik işkence, zulüm, sebepsiz yere kasten öldürmek gibi
insanlık dışı olayları sık sık duymaya başladık. Köpek yavrularının çeşitli uzuvlarının kesilerek hayvancıkların kanlar içinde ıssız bir köşeye atılmaları, ya da tel veya iple boğulmaları, benzeri işkencelerin kediciklere de yapılması ve hayvanların atış talimlerinde kullanıldığını düşündüren ölümler medyada hemen her gün karşılaştığımız haberlerden oldu.
Failleri genellikle meçhul kalan böyle bir vahşetin psiko-dinamiklerini belirlemek tam bir uzmanlık konusu olmakla birlikte daha çok “güçsüz olan”a yönelik bu ruhsal çürümenin ; kin, düşmanlık, kıskançlık, yetersizlik duygusunun yarattığı kendini kanıtlama çabası gibi bireyin bilinç altı aşağılık kompleksinin bir ürünü olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Hayvanlara karşı işlenen suçların yasalarımızda yeterince caydırıcı olmadığı ve bu cezaların çok daha fazla ağırlaştırılması gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki bu suçlar hemen daima gizlice işlendiğinden ve dolayısıyla tanıklardan ve delillerden yoksun olduğundan sanığın hukuken tespiti de çok zorlaşmaktadır. Ayrıca bu korkunç derecede vahşet içeren davranışların ana nedenini bireylerdeki ruhsal çürüme olarak yorumlarsak, bu durumda ağır cezalardan çok ruhsal iyileştirme çareleri nelerdir, onun üzerinde yoğunlaşmak gerekir.
Hangi konuda olursa olsun bir toplumu oluşturan bireylerin kişiliklerini, ‘ bize göre doğru olan’ yönde biçimlendirmek istiyorsak onları eğitmemiz gerekir. Ne var ki bu işi yaparken bir atasözünün doğruluğunu da sorgulamalıyız: “ Eğer bir insanı eğitecekseniz işe anneannesinden başlamalısınız” der. Demek ki sabırla kat etmemiz gereken çok uzun bir yol var önümüzde.
Hedefimize ulaşabilmemiz için eğitim bize çeşitli seçenekler sunar. Bu seçenekleri tek tek değil de topyekun devreye sokabildiğimizde alacağımız sonuç daha başarılı ve çabuk olur.
Özellikle hayvanlar ve çevre konusunda toplumu eğitmenin özü bilinçlendirmedir. Daha önceden bilinmemiş, düşünülmemiş, farkına varılmamış oluşumları kişilerin bilincine yerleştirmek, bunların farkına varılmasını, bilinçte yeşeren bu yeniliğe sempati duymaya başlamasını ve ona giderek iyice bağlanmasını sağlamak, izlenecek eğitim yöntemleriyle gerçekleşir.
Eğitim ve bilinçlendirme yolunda derneğimizin 1900’lü yılların ta başından başlayarak düzenli olarak ama zamanın olanakları geliştikçe daha çağdaşlaşarak uyguladığı ve ilgili mercilere uygulattığı faaliyetler, bu alanda neler yapılabileceğine birer örnektir:
Milli Eğitim Bakanlığı ile temasları sonucunda okullarda “Hayvanları Koruma Kurulları”nın kurulması ve öncelikle bu kollarda çalışan öğrencilerin eğitilerek bilinçlendirmenin yaygınlaştırılması. Ayrıca 4 Ekim DÜNYA HAYVANLARI KORUMA GÜNÜ’nün Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kabul edilerek tüm okullarda kutlanmasını sağladık.
İlk ve orta okullar ile liselerde hayvan sevgisini işleyen hikaye ve resim yarışmaları düzenleyerek hayvanlar konusuna dikkat çekmek, kazananlara 3 kategoride ödüller vermek.
Okullarda hayvanlarla ilgili eğitici-öğretici konferanslar ve öğrenciler arasında sohbetler düzenlemek.
Hayvan sevgisini işleyen broşürler, afişler bastırmak ve tüm yurtta dağıtımını sağlamak.
Yabancı hayvanlara yardım derneklerinden bağış olarak 8mm ve 16mm eğitici-öğretici filmler ve projeksiyon makinesi edinerek okullarda, sergilerde ve toplantı salonlarında hayvanlara karşı sevgi ve şefkat aşılayan görsel gösteriler sunmak.
Çocukların ve gençlerin bilinçlendirilmesinin yanı sıra tüm yurt çapında veteriner müdürlükleri ile temas kurarak il, ilçe ve köylerde düzenlenecek olan hayvan panayırları ve benzeri etkinliklerde dağıtılmak üzere ilgili kurumları broşürler ve afişlerle donatarak hayvanların bakımı ve onlara karşı nasıl davranılması gerektiği konusunda büyüklerin de eğitimine katkı sağlamak. Bu tür bilgilendirme afişlerinin kamu binalarında sürekli olarak sergilenmesi için girişimlerde bulunarak bu projeyi gerçekleştirmek.
Özellikle meslek okulları arasında aylık buluşma günleri düzenleyerek birbirleriyle hayvanlar konusunda görüş alış verişinde bulunmalarına, yeni fikirler ileri sürmelerine ortam yaratmak.
Özetlersek, doğru eğitimle bilinçlendirilen bireyler uygar bir toplum oluşturur. Hayvanlara karşı sevgi ve şefkat duygularıyla donatılmış olan çocuklar aynı duygularla insanlara yönelir.
Hayvanların maruz kaldığı şiddet ve zulmü protesto etmeye yönelik eylemlerin hemen hepsine THKD olarak katılarak destek vermeye çalıştık. Ayrıca derneğimizin 2012 yılında Hayvan Hakları Aktivistleri (HAYVİST) ile birlikte organize etmiş bulunduğu iki çok önemli protesto eylemi tam anlamıyla başarıya ulaşmıştı
THKD’nin bizzat düzenlemediği ama katılarak desteklediği protesto etkinliklerine birkaç örnek verecek olursak:
1996-1999 yılları arasında sokaklarda sıkça rastlanan köpek katliamlarına karşı Doğa Savaşçıları Derneği ile birlikte İstanbul Marmara denizinde teknelerle gerçekleştirdiğimiz protesto eylemi,
Çeşitli belediyeler önünde barınaklardaki hayvanların durumlarını protesto eden etkinlikler,
Adalardaki fayton atlarının zavallı durumuna dikkat çekerek faytonların kaldırılması için yapılan protestolar,
Kürk kullanımın neden olduğu vahşete karşı protesto eylemleri
12 Mayıs 2006’da, 2004 yılında yürürlüğe girmiş olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nın, aradan geçen iki yıl içinde beklenen sonucu verememiş olması üzerine Ankara’da gerçekleştirilen protesto mitingine tüm şubelerimizle katıldık.
Bu protestolar aslında hemen sonuç alınacak özellikte olmayıp kamu oyuna ve ilgili otoritelere bir mesaj vermeye, uyarıda bulunmaya, aksaklıkları sergilemeye yönelik atılımlardı.
Ama 2012 yılında; birincisi 30 Eylül’de ve ikincisi 21 Ekim’de olmak üzere derneğimizin HAYVİST ile birlikte organize ettiği iki protesto etkinliği; hem sağladığı sonuç hem olağanüstü katılım çokluğu hem de basınımızın protestolarımız öncesinde olduğu kadar devamı süresince ve sonrasında gösterdiği yoğun ilgi ile benzeri görülmemiş bir başarıya ulaştı.
O tarihte Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nda bazı değişiklikler öngören bir yasa tasarısı TBMM’de görüşülmek üzereydi. Oysa bu tasarı asla yasalaşmamalıydı; çünkü yasaya eklenecek yeni maddelerin hayvanlar için bir ÖLÜM FERMANI olduğu anlaşılmıştı. THKD ve HAYVİST çok ustaca bir planlama ve titiz bir organizasyonla tüm hayvan dostlarını 30 Eylül 2012 günü İstanbul Taksim meydanında protesto eylemine çağırdı ve İstanbul’a gelemeyecek olanların da kendi şehirlerinde saat 14’teeylemler yapmaları gerektiğini bildirdi. Program tam istediğimiz tarzda gerçekleşti.
Eylemin ertesi günü, 1 Ekim 2012 tarihli gazetelerde iri puntolarla bol, rengarenk fotoğraflarla, neredeyse tam sayfa olarak verilen haberler, hayvan dostları kadar basınımızın da hayvanlar konusunda ne kadar duyarlı olduğunun kanıtıdır. 1 Ekim 2012 Pazartesi tarihli gazetelerden:
Hürriyet Gazetesi ; 10 BİNLER İNSANLIK İÇİN YÜRÜDÜ… TÜRKİYE AYAKTAYDI…BU SESE KULAK VER…
Hürriyet Gazetesi, ayrıca 30 Eylül eylem günü yayınlanan baskısında İNSANLIK YÜRÜYÜŞÜ başlığı altında yürüyüşü hatırlatıyor ve saat 14’te yurt çapında hangi şehirlerde ve hangi meydanlarda protesto eylemleri yapılacağını bildiriyordu.
Milliyet Gazetesi; HAYVAN İNSAN ELELE …YASAYA KARŞI YÜRÜYÜŞTE…
“Taksim’de onbinlerce vatandaş Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılması planlanan değişikliği protesto etmek için toplandı….”
POSTA gazetesi eylem günü öncesi 29 Eylül 2012’de ÖLÜM YASASI’ NA TOPLU PROTESTO “ başlığı altında eylemin hangi şehirlerde ve nerelerde yapılacağını duyuruyordu. Eylemin ertesi günü iri puntolarla, detaylı olarak verdiği haberde ; CAN DOSTUMA DOKUNMA… BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİNİZ VAR…YASA TASARISI HAYVANSEVERLERİ SOKAKLARA DÖKTÜ… başlıkları dikkat çekiyordu.
Eylemimiz hedefine ulaşmıştı, sesimizi duyurabilmiştik; çünkü 4 Ekim 2012 tarihli Hürriyet gazetesinin haberinde, dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın, tasarının yeniden gözden geçirilmesi ve önerilerin dikkate alınması için talimat verdiği yazıyordu.
Yasa tasarısı yeniden gözden geçirileceğine göre ilk eylemimizdeki isteklerimizi ve eleştirilerimizi tekrarlamamızda yarar vardı. İkinci eylemimizi üç hafta sonrası için planladık.
Birinci eylemimizle sesimizi duyurmuştuk; yasa tasarısı geri çekilmişti. Bu defa 21 Ekim 2012 günü“duyduklarını unutmasınlar” diye tekrar meydanlara çıkacaktık.
Nitekim eylemin ertesi günü 22 Ekim tarihli Milliyet gazetesi haberi iri puntolarla ve başı- sonu görülemeyecek kadar uzun ve caddelerden taşan kalabalık bir katılımcı fotoğrafı altında şöyle veriyordu: UNUTULMASIN DİYE YİNE TAKSİM’ DEYDİLER .
Gazete aynı zamanda Taksim’de Cumhuriyet Anıtı altında dernek Başkanımız Birgül Rona’nın yaptığı basın açıklamasından alıntılar veriyordu: “ Sesimizi duyurmak istiyoruz; onun için yollara düşüyoruz. Bu gün bizim sesimiz duyulsun ki yarın kedilerimizin köpeklerimizin çığlıkları duyulmasın. Duyduklarını unutmasınlar diye tekrar tekrar karşılarına çıkıyoruz. Yarın hata yapıldıktan sonra yine karşılarına çıkmayı bizler hiç ama hiç istemiyoruz.”
22 Ekim 2012 tarihli diğer gazetelerin haberlerinden:
Hürriyet Gazetesi:“ Kısırlaştır Aşıla Yaşat” TASARIYI ÇEKİN TALEBİ..BİNLERCE HAYVANSEVER DÜN İKİNCİ KEZ İSTİKLAL CADDESİNDEYDİ
“KATİL YASA İSTEMİYORUZ” diye haykırdılar. İNSANLAR YÜRÜDÜ
Posta Gazetesi: KATİL YASA İSTEMİYORUZ Hayvanseverler 30 Eylül’de sokaklara dökülmüştü. Dün de eylemciler İstanbul, Adana ve Trabzon’da eylemler yaptı. “Katil Yasa İstemiyoruz” diye slogan attı.
Aydınlık Gazetesi: HAYVANLARA ÖLÜM YASASINA HAYIR Hayvanları Koruma Yasası’nda yapılacak düzenlemeyi protesto eden binlerce hayvansever dün eylemdeydi.
Haber Türk: HAYVANSEVERLER DÜN DE MEYDANLARDAYDI.
Genellikle bazı hayvan sever grupların ve kuruluşların düzenlediği protesto eylemlerinde katılımcı sayısının ve coşkunun istenildiği düzeyde olamayışının sebepleri üzerinde düşündüğümüzde, şu olasılıklar akla geliyor:
Eylemin yapılacağı yerin, günün ve saatin doğru seçilemeyişi. Hava tahminlerindeki olasılıkların dikkate alınmayışı,
Eylemin, bir-iki gün önceden değil daha öncesinden duyurulmayışı ve bu duyurunun sıkça tekrarlanarak hatırlatılmayışı,
Eylemin duyurulması için basın organlarından yeterince yararlanılmayışı. İlgi çekici ama basit el ilanları, afişler, benzeri duyuru notları bastırılarak özellikle hayvan dostlarının çokça yaşadığı semtlerde dağıtılmayışı,
Hayvan dostları arasında uyumlu bir işbirliği, hoşgörü ve özveri eksikliği,
Son yıllarda dikkatimizi çeken ve anlayamadığımız bir gelişme de; derneklerin, dernek ismini ve logosunu kullanmadan eyleme bağımsız kişiler gibi katılmalarının istenmesi ki, bu talebin hangi amaca hizmet ettiğini anlamak bizce imkansız. Aslında bir eyleme ne kadar çok sayıda STK, adıyla logosuyla katılırsa o eyleme kamuoyu da resmi otoriteler de o kadar itibar eder. Bu da çok doğaldır. STK’lar kurumsallaşmış güçlerdir, yasal topluluklardır ve yeryüzünün her ülkesinde STK, STK’dır .” Hüviyetsiz” bir insan topluluğu, ne olduğu bilinen bir STK ile kıyaslandığında hiçbir şey ifade etmez. Dolayısıyla derneklerin protesto eylemlerine dernek adını ve logosunu taşıyan pankartlarla katılmalarını yasaklayan eylem düzenleyicilerinin hangi sebeple böyle karar verdiklerini anlayamıyoruz Eylemlerin meşruluğu ve kontrol altında tutulabilmesi bakımından kurumsal bir yapı tarafından sorumluluğun üstlenilmesi ve organize edilmiş olması gereğine inandığımızdan her protesto çağrısına katılmayı uygun bulmuyoruz. Eğer bizler gibi düşünen başka STK lar da varsa bu da protesto eylemlerine katılımın, çoğu zaman tatminkar olmayışına yol açan nedenlerden biri olabilir.
İçinde bulunduğumuz 2018 yılının ilk aylarında yine tıpkı 2012 yılında olduğu gibi Hayvanları Koruma Yasası’nda değiştirilecek ve yasaya eklenecek yeni maddeleri içeren bir değişiklik tasarısının TBMM’e verileceğini duyuyoruz. Bu yeni değişiklik tasarısı ile hayvanlara yönelik zulüm ve her türlü kötülük ceza kanunu kapsamına alınsa bile yine hiçbir şey değişmiş olmayacak ama bu arada hayvan korumacıları çok üzecek yeni maddeler de ne yazık ki yasaya girmiş olabilecektir. Bu durumda hayvan dostlarının ve hayvanlara yardım derneklerinin artık el ele verip çok etkili ve değişik yeni yeni protesto yöntemleri yaratarak mücadeleye girişmeleri gerekmektedir.
Protesto eylemlerimizin dışında hayvanlarla ilgili olarak ortaya çıkan çeşitli sorunlar konusunda yazılı basının ve televizyon kanallarının derneğimize yönelttiği “görüş bildirimi” taleplerine de görüşlerimizi sunuyoruz. Çeşitli tarihlerde medya kuruluşlarına ilettiğimiz görüşlerin ve çözüm önerilerinin sayısı, yabancı basın organları da dahil olmak üzere kayıtlarımıza göre 80’ in üzerindedir. Bunlardan bazı örnekleri ARŞİV bölümümüzde sergiliyoruz.
Salacak Mahallesi, Tunusbağı Caddesi No.69 /A Üsküdar-İstanbul 34668
YAPI KREDI, 374-Osmanbey Şubesi / İstanbul
(TL) IBAN: TR20 0006 7010 0000 0013 2086 16
(USD) IBAN: TR24 0006 7010 0000 0024 0455 78
(EURO) IBAN: TR46 0006 7010 0000 0036 5099 73
(GBP) IBAN : TR21 0006 7010 0000 0017 9024 28
AKBANK, Bağdat Caddesi Şubesi / İstanbul
(TL) IBAN: TR03 0004 6002 8288 8000 1370 15
(USD) IBAN: TR24 0004 6002 8200 1000 1370 16
(EURO) IBAN: TR46 0004 6002 8203 6000 1521 14
(GBP) IBAN : TR06 0004 6002 8200 3000 1612 31
Takip Edin